Çeviri: Şevval Özmemiş

Toprağa gömülen bir tohum bizi dünyayla bir kılar. Bizim dünyanın ta kendisi olduğumuzu fark ettirir.

Fizik ve felsefe alanında eğitim alan Vandana Shiva GDO’ya, küreselleşmeye karşı yürüttüğü aktivizmiyle, tohum ve yöresel yiyecek patentleri adına verdiği mücadeleyle tanınır. Tohum korumasını ve organik tarımı destekleyen, 70 binden fazla çiftçi üyeye sahip Navdanya’nın kurucu ortaklarındandır.

Sarah van Gelder: Tohum çalışmalarınızda önemli bir yer tutuyor. Özünde tohumun ne olduğu hakkında neler söylerdiniz?

Vandana Shiva: Tohum özünde dünyanın tüm geçmiş evrimini, insanlık tarihinin evrimini ve evrimin geleceğinin potansiyelini taşır. Tohum, kültürün somutlaşmış hâlidir çünkü kültür özenli tercihlerle, kadınların en iyisini, en çeşitlisini seçmesiyle tohumları şekillendirmiştir. Bu sayede bir bitkiden 200 bin pirinç tanesi alırız.

Bu, insan zekâsı ile doğanın zekâsının bir kesişimidir. Bu, hayatın nihai ifadesidir ve bizim dilimizde, ‘‘yaşamın ilelebet kendi başına ortaya çıktığı şey’’ anlamına gelir.

Van Gelder: Peki değeri nedir?

Shiva: Paha biçilemez. Tohumun bir bedeli yoktur ki bu yüzden tohumun metalaştırılması çok büyük bir ayıptır. Tanıştığım her kültür tohumu yok etmenin en büyük günah olduğuna inanıyor. Toplumlar tohum yemektense acından ölmüşlerdir.

Van Gelder: Yaygın dünya görüşü insanları doğal yaşamdan ayrı tutuyor, bu yaklaşım korkunç etkiler yarattı. İnsanlar bu ayrıştırılmayı nasıl iyileştiriyor ve tohumlar bu süreçte nasıl bir rol oynuyor?

Shiva: Hangi soruna bakarsanız bakın, her ekolojik sorun bizim doğadan ayrı olduğumuz yanılsamasından kaynaklanır.

Ayrışmanın üstesinden gelmenin, ekolojik farkındalığın yakın zamandaki yükselişinden daha derin bir özlem olduğuna inanıyorum. İyileşme hayatın ağıyla, evrenin kendisiyle olan birliğimizi geri kazanmaktan geliyor.

Bazı insanlar bunu meditasyon ve yoga aracılığıyla yapıyor, ama birçoğu bunu sadece bir tohum ekmekle ve bahçe yetiştirmekle yapıyor. Tohum ektiğinizde yaşamın döngüleri ve kendini yenileme kapasitesiyle bütünleşirsiniz.

Aynı şeyi, özgürlük tohumlarıyla umut bahçeleri ektiğimiz çocuklardan tekrar tekrar duyuyoruz. ‘’Ee, ne öğrendin?’’ diye sorduğunuzda hep hayatın mucizesinden, minicik bir tohumun bir bitkiye dönüşmesi, bolluk bereket getirmesi, ondan da tohum elde edebilmelerinden bahsediyorlar.

Toprağa gömülen bir tohum bizi dünyayla bir kılar. Bizim dünyanın ta kendisi olduğumuzu fark ettirir. Sahip olduğumuz bu vücudun pançabuta -evreni ve vücudumuzu oluşturan beş element- olduğunu fark ettirir. Bir tohumu ekmek, bir tohumu saklamak, bir tohumu dikmek, tohum için hasat yapmak gibi basitçe eylemler bu anıyı, Dünyayla ve yaratıcı evrenle birlik hâlimize dair zaman ötesi bilgiyi canlandırır.

Bana hiçbir şey tohumun çeşitliliğini ve özgürlüğünü koruma işinden daha çok zevk vermiyor. Çeşitliliğin her dışavurumu özgürlüğün bir dışavurumudur ve monokültürün her dışavurumu baskının bir dışavurumudur.

Van Gelder: Bunun hakkında biraz daha konuşabilir miyiz? Özgürlük ile çeşitlilik arasında nasıl bir ilişki var?

Shiva: Hayat kendi kendini organize eder. Kendi kendine organize sistemler çeşitlilik yoluyla gelişir. Siz benimle aynı değilsiniz, çünkü her birimiz özgürlük içinde geliştik. Hayatın kendi kendini organize etme kapasitesi çeşitlilikte kendini gösterir. Kültürün çeşitliliği, insanların çeşitliliği, tohumların çeşitliliğiyle.

Aynılık dışardan inşa edilir. Mecburidir. Bu nedenle sadece Roundup Ready soya fasulyesi ekilen bir çiftlik aslında bir savaş alanıdır. Kimyasal savaş devam ediyor; yeşil olan her şeyi öldürmek için, toprak organizmalarını öldürmek için, çeşitliliği öldürmek için, aynı zamanda mahsülün kendi başının çaresine bakma ve hastalıklarla başa çıkma potansiyelini de öldürmek için Roundup püskürtülmeye devam ediliyor.

Monokültürler yalnızca dış kontrolle bir arada tutulabilir, dış kontrol, aynılaştırma ve öbekleştirme bir arada yürütülüyor.

Van Gelder: Bizler Monsanto ve benzerlerinin muazzam gücüne karşı koyacak kadar nasıl güçlenebiliriz?

Shiva: Biz hayatın kendisiyle uğraşıyoruz, bu yüzden de öncelikle kendimizi hayatın güçleriyle uyumlu hâle getirerek güç toplarız. İşte bu sebepten tohum biriktirmek günümüzde bu denli önemli bir politik harekettir. Kendi kendine organize olmak bu noktada devreye giriyor; tohumları biriktirmek için, bir topluluk bahçesi yaratmak için, değiş tokuşlar yapmak için, tohumları korumak ve canlandırmak için gerekenleri yapmak üzere organize olmakla. Fakat bu noktada endüstri mutlak kontrol sahibi olmak için yanıp tutuşmakta. Tohum tedariğinde özgür olan tek bir çiftçiye bile müsamaha etmeyecekler. Kendi başına büyüyen tek bir tohuma bile tahammül etmeyecekler.

Van Gelder: Son konuşmamızdan beri işler daha da vahimleşti. Nasıl enerji buluyorsunuz ve moralinizi yüksek tutuyorsunuz?

Shiva: Yani bir yandan güç her zamankinden daha çok yoğunlaşmış durumda. Ama bu gücün gayrımeşruluğuna dair farkındalık her zamankinden daha yüksek. Eğer aktivist hareketlerin sayısını, yapılan protestoların sayısını, alternatifler geliştiren insanların sayısını hesaba katarsanız, bu muazzam.

Keyifle ve yüksek enerjiyle devam ettiğim başlıca çalışmalar, olumlu bir iş olan tohum biriktirme, huzurlu bir tarımı teşvik etme, çiftçilerle yaptığım çalışmalar; şimdilerde de daha ziyade çiftçi olmayanlarla yaptığım çalışmalar. Şu an çiftlikte yürüttüğümüz kursta 55 genç var, bunlardan biri bankacılık sektöründen, biri yazılım dünyasından, üçü de film yapımcısı.

Dünyanın neresinde olursanız olun, insanlar besinin önemli olduğunun ayırdına varıyor. Besinin tohumla başladığının ayırdına vardılar ve herkes öğrenmek istiyor. Bu süreçlerin yaygınlaştığını görüyorum, bahçeciliğin ne büyük hızla şiddeti iyileştirmenin önemli bir yöntemi hâline geldiğini görüyorum. Geçenlerde bahçeleri yaymak için eski hükümlülerle çalışan genç bir adamla tanıştım. Bunu işi bellemiş! Bir firma kurmuş, diğerleri de sahipleri ve yönetim kurulu üyeleri, nasıl enerjiyle dolmayasın?

Yazının orjinaline buradan ulaşılabilir.

Pin It on Pinterest